Aktivist yatırımcılar ve daha az şekerli gofretler
New York Times, geçtiğimiz Pazar ve Pazartesi günleri, art arda dünya devi Nestle’nin Third Point isimli bir hedge fund şirketinin baskısı altında yatırım portföyünü ve politikalarını değiştirmeye zorlanmasıyla ilgili haberler yayınladı. Süreç son yirmi yıldır dünyanın en büyük aktivist yatırımcıları arasında gösterilen Daniel S. Loeb’in başında bulunduğu Third Point’in Nestle’nin 3.5 milyar dolar değerindeki 40 milyon hissesini satın almasıyla ve 6. büyük hissedarı olmasıyla başlıyor.

Third Point, bugün dünyada “aktivist” olarak nitelenen hedge-fund’lar arasında. Aktivist hedge fund’ların ortak özelliği çok büyük meblağda nakit parayla hareket etmenin avantajlarını kullanarak dünyanın en önde gelen şirketlerinden büyük paylar satın almaları ve böylelikle bu şirketlerin ileri gelen hissedarları arasına girmeleri. Yatırımcı firmalar böylelikle bu şirketleri satışa zorlama ve ya da hisse değerlerini artırmak amacıyla bölünme de dahil olmak üzere istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar. Jana Partners isimli yatırımcı şirketin büyük hissedarları arasına girmesinden sonra, Amerika’da organik pazarını ciddi şekilde dönüştüren Whole Foods Market’in bu ay içerisinde dijital perakende dünyasının lider şirketi Amazon’a satılması bu durumun en çarpıcı örneklerinden birisi. Keza, Trian Fund Management’ın Proctor and Gamble’ın hatırı sayılır hacimde hisselerini satın almasından sonra sürecin dünyanın FMCG devi açısından nasıl ilerleyeceği pek çok kişinin merak ettiği bir konu...
Third Point’in Nestle’nin dünyasına girmesiyle beraber İsviçreli şirketin yatırım ve üretim stratejilerinde son zamanlarda gözlenen değişikliklerin daha da artması bekleniyor. Third Point, Nestle’nin değişen tüketici zevkleri ve ilgilerinin yanı sıra daha küçük gıda şirketlerinin artan pazar paylarına karşı ürün portföyünü yeniden düzenlemesi durumunda performansının daha da artacağını öngörüyor ve şirketi bu doğrultuda aksiyona zorluyor. Örneğin, Loeb’e göre Nestle’nin Kiehl gibi bir çok ünlü markayı bünyesinden barındıran kozmetik şirketi Loreal’deki yüzde 23’lük hisse payını bir an önce elden çıkarması gerekiyor.
Bütün bu olup bitenlerin arkasında yatan büyük resme baktığımızda gıda sektöründe yaşanan büyük dönüşümler karşımıza çıkıyor. Son yıllarda özellikle sağlıklı ve doğal gıdalara artan ilgi resmin bir bölümünü oluşturuyor. Ayrıca alışverişin internete taşınmasıyla perakende sektöründe dijital dünyanın ağırlığı uzunca bir süredir artıyor, bunun etkileri bir süredir gıda sektöründe de kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Bu ortamda piyasaya yeni giren girişimci, yerel şirketler büyük şirketlerin pazar paylarından tırtıklarken klasik markaların pozisyonlarında da ciddi zorlanmalar gözlemleniyor.

Aslında Third Point’in taleplerinden önce Nestle’nin bir süredir ürün portföyünde ve niteliklerinde birtakım değişikliklere gittiğini biliyoruz. Kimi dondurma markalarında koyulaştırıcı olarak “carrageenan” kullanımını bırakması, gofretlerde dahil bazı ürünlerindeki şeker miktarını azaltması hemen akla gelen örnekler arasında. Görünen o ki yiyip içilenlerle ilgili artan kaygı ve korkular, sağlıklı yemek eğilimi, Nestle gibi devlerin geleceğe dair stratejilerini de yakından etkiler hale gelmiş durumda. Nestle’nin en büyük rakiplerinden PepsiCo’nun da epeydir cips, kola gibi ürünlerde lokomotif markalarının olumsuz popüler algılarını değiştirmek için çalışmalarını yoğunlaştırması bu durumun göstergeleri arasında.
Nestle’nin dikkat çeken yatırımlarından başka biri de Freshly’i satın alması. Freshly, son yıllarda sayıları çoğalan abonelik sistemiyle çalışan internet tabanlı yiyecek dağıtım şirketlerinden birisi. Amerika’da her gün binlerce insan Freshly’den haftalık yiyecekleri yemekleri ve malzemelerini (baharatlarına varıncaya kadar) ısmarlıyor. Devasa bir online restoran olarak düşünülebilecek Freshly’nin özelliği, doğal ürünler kullanması, kişiye özel menüler oluşturuyor olabilmesi...
Ayrıca Nestle geçtiğimiz Mayıs’ta gastronomi dünyasındaki görünürlüğünü artırmak amacıyla Amazon’la işbirliği yapmaya başladı. Bu işbirliğiyle Nestle takipçilerine yemek tariflerinin yanı sıra mutfak becerileri ve pişirme yöntemleriyle ilgili detaylı görsel malzemeler sunacak. Bütün bunlar Avrupalı şirketin yıllardır hazır gıda ve sanayi üretimiyle özdeşleşen imajını dönüştürmek ve yeni trendlere uyum sağlamak için yaptığı hamleler olarak düşünülebilir. Ne de olsa yerelliğin, doğallığın ve zanaat üretiminin geçer akçe olduğu günümüzün yeme-içme aleminde eski reçetelerle karlı yemek yapıldığını görmek çok zor...
Nestle ve aktivist yatırımcılarla ilgili haberleri okuduktan sonra benim özellikle altını çizmek istediğim iki nokta var. Bir, yaşanan bütün krizlere rağmen son yıllarda finans sermayesinin dünya ekonomisine etkisi gıda sektörünü de içine alacak şekilde hız kesmeden artmaya devam ediyor. İki, en büyüğünden en küçüğüne bütün şirketler için giderek dijitalleşen dünyada var olmanın yolu tüketicilerine yerel, doğal, sağlıklı yemek deneyimlerini sanal olarak yaşatabilmekten geçiyor ve böyle olmaya devam edecek. Bu ne kadar imkansız bir önermeyse maalesef bir o kadar da gerçek...
Bu posttaki her iki resim de NYT web sitesinden, ilgili haberden.